Gündem
Monday, August 26, 2024
Doğu Marmara’nın 30 metre altı artık yüksek oranda oksijensiz kaldı. ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün çalışmasına göre, canlılar ortamı terk ediyor ve denizde zehirli hidrojen sülfür gazı birikiyor. Bu durumun 2 temel sebebi var. Kirlilik sonucu azot-fosfor fazlalığının oksijen tüketimine yol açması ve artan deniz suyu sıcaklığı. Prof.Yücel’e göre önlem alınmazsa Marmara Haliç’in kaderini paylaşacak.
Marmara Denizi’nin artık oksijensiz kaldığı yani nefes alamadığını ortaya koyan bir araştırma yapıldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü, temmuz ayı boyunca “Bilim 2” gemisiyle Marmara’da araştırma seferlerine çıktı. Bunun sonucunda, Doğu Marmara’nın ilk 30 metreden sonra yüksek oranda oksijensiz kaldığını ve 300-400 metreden sonra oksijen oranının tamamen sıfırlandığını ortaya koydular. Öyle ki, 30 metreden sonra oksijen değeri litrede 2 miligramın altında olarak ölçüldü. Bu değer yüzey sularında 8-9 miligram olarak değişiyor.
Canlıların yaşayabilmesi için oksijen değeri ise en az 2 miligramın üzerinde olmalı. Dolayısıyla artık Doğu Marmara’da 30 metreden sonra canlılar barınamıyor, ortamı terk ediyorlar. Batı Marmara ise henüz daha iyi durumda, çünkü Ege’den giren oksijeni bol Akdeniz suyuna daha yakın, dolayısıyla su kirlenmeden o bölgeye nefes olabiliyor.
Peki Marmara Denizi neden oksijensiz kaldı ve bunun sonucunda ne olacak? ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Yücel’e göre, en temel sebep denizin insan faliyetleri sonucu artık çok fazla azot ve fosfor içermesi.
Yücel Marmara’ya boşalan atık suların denizi nasıl oksijensiz bıraktığını şu şekilde açıklıyor:
Marmara kapalı bir deniz, dolayısıyla dışarıdan gelen girdilere karşı hassas. Azot ve fosfor kirliliğine sebep olan 2 kaynak var. Birincisi yerleşim yerlerinden boşaltılan arıtılmamış atık sular, ikincisi tarımda fazla gübre kullanımı sonucu havzalardan çaylar ve derelere taşınan atık suyun deniz ulaşması. Bu şekilde azot ve fosfor oranının kirlilik düzeyinde yüksek olması ise denizde birincil üretimi, yani fotosentez sonucu mikroskobik bitkilerin organik madde üretmesini tetikliyor. Fazla üretim, fazla oksijen tüketimi demek. Öte yandan bir de deniz suyu sıcaklığının artmasının da oksijenin azalmasında etkisi var.
Yücel, temmuz ayında Marmara Denizi yüzey sıcaklığının 28 dereceyi gördüğünü, oysa son 40 yılın ortalamasının 24-25 derece arasında seyrettiğini aktardı:
Geçen yıl ise temmuz ayında 26-27 derece arasında ölçüldü. Bu önemli bir değişim. Isınma denizanası gibi bazı canlıların üreme hızını arttırıyor ya da Kızıldeniz’den balon balığı gibi türlerin gelmesine yol açıyor. Fakat bir de, azot fosfor kirliliği ile birlikte oksijen tüketilmesine sebep olan birincil üretimi destekliyor. Ayrıca, sıvılar ısındıkça gaz oranı azalır. Örneğin soda sıcakken gaz oranı daha düşüktür. Oksijen de bir gaz ve deniz ısındıkça daha az oksijen içeriyor.
Peki bunun sonucunda ne olacak:
Marmara'yı bir felaket bekleyebilir. Oksijensizlik sürdüğü müddet, dipte oksijensiz koşullarda üreyen mikroorganizmalar toksik bir gazın, yani hidrojen sülfürün artmasına sebep olacak. Hidrojen sülfür dipte biriktiğinde ise, yüzeye doğru çıkacak. Bu sular yüzey suyuna karışınca müsilaja benzer bir yapı oluşuyor, canlılar yaşamlarını sürdüremiyor ve hatta etrafa çürük yumurta benzeri bir koku yayılıyor. Aynı, Haliç’in yaşadığı gibi. Yani kirlilik hafifletilmezse, kıyı kullanıma kapanacak, denizle insan arasına mesafe girecek.